Göğüs hastanesindeki ilk nöbetimden sonra kendimi ispatlamış ve saygın doktor ünvanını alarak takıma katılmıştım hatırlarsınız.Devamında günler sakin bir rutinlikte geçerken yaklaşık bir ay sonra yeni hastane binamıza taşındık.Şimdiki Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları hastanesi o zamanki adıyla Bursa Göğüs Hastalıkları Hastanesi,üç katlı tek bir binadan oluşuyordu.Önceden öğrenci yurdu olarak yapılmış bir binaydı.İçinde asansör bile yoktu.Biz iki uzman,beş altı pratisyen ve altı yedi tane hemşire ,bir rontgen teknisyeni olarak tüm kadroyu oluşturuyorduk.Temizlik personelimiz ya da yardımcı personelimiz yoktu.Anlayacağınız taşınma işi bittiğinde yerleştirme işini de biz hallettik.Sonrasında gelen temizlik işlerini de bir süre biz yaptık.O hastanede nöbetçi doktor odasının tuvaletini temizlemişliğim çoktur.Bir ara feys aleminde bir öğretmen arkadaşın bir paylaşımı vardı,işte siz hiç temizlik yapan doktor,polis,asker gördünüz mü,biz öğretmenler okul boyuyoruz falan diye;o kardeşime de yazmıştım,Türkiye'de memur olmanın kaderidir bu,icap ettiğinde kadrona ve derecene bakmadan her türlü ayak işini de yaparsın,bulunduğun yer ve şartlar neyi gerektiriyorsa yaparsın.Muhtemelen yeni mezun genç bir arkadaştı,duvar boyamak kanına dokunmuş olacak ki paylaşmış o yazıyı.Ulen ben tuvalet yıkadım,hastanın çişini kakasını yıkadım diyemiyorsunuz tabi.Neyse konuyu dağıtmayayım,elini taşın altına koyan tüm memur arkadaşlara selam olsun,diyerek devam edeyim.
Hastanenin açıldığını halk henüz duymamıştı ama polis arkadaşlar duymuştu.Her gece nöbetimize bir evsiz bırakmaya başladılar.Devriye gezerlerken buldukları sokakta yatan ,hafifçe hasta görünümlü herkesi hastaneye taşımaya başladılar.Hastane zaten boş ,hadi bir gece kalsın derken iş zıvanadan çıkmaya başlayınca rahmetli İsmail abi duruma el attı da öyle kurtulduk o işten.Hayır,temizlik personelimiz de yok ya,şahıslar hastaneyi terk edince temizlik bize kalıyordu,en çok da hemşire hanımlara.Zaman geçtikçe her şey rayına oturmaya başladı ancak asansör olmayışı büyük sorundu.Yürüyemez durumdaki hastaları üst katlardaki kliniklere çıkarması özellikle gece sorun oluyordu.Çünkü gündüz hastane kalbalık olduğu için sedyenin ucunu tutan çoktu ama gece nöbetlerde iş çoğunlukla bize kalıyordu.Hayır üç beş cılız kadın şişman hasta gelince pert oluyorduk.O sıralarda hastalık kadrosundan personel kadrosuna geçen elemanımız da bir deri bir kemik yaşlı bir amcaydı zaten ,çalıştırmaya kıyamıyorduk.
Bir nöbetimde erkek katında gece vizitini yapıyorum,hastanın birini de tuvalete giderken gördüm,onun odasına en son uğrarım diye düşünüp başka odaya geçtim.Hangi odada kim,hangi teşhisle yatıyor,ne tedavi alıyor ezbere bilirdik o zamanlar.Doktor odasında kocaman bir panomuz vardı,hepimiz yaptığımız işlemleri oraya yazardık.Sayımız az olduğu için tek başımıza nöbet tutuyorduk ve atmış dört yatağın hepsine hakim olabilmenin başka yolu yoktu.İşte bu yüzden hastamın kim olduğunu ve nesi olduğunu da biliyordum.Ben hasta odasındayken bir patırtı koptu koridorda.O tuvalete giden hasta orada düşmüş ağzı yüzü kan içinde.Eyvah dedim,kanıyor.belirttim ya hastayı biliyorum diye,hasta verem hastasıydı,Verem hastaları genel durumları çok iyi olsa da bazen böyle şiddetli akciğer kanamaları geçirirler,Akciğerde veremin yol açtığı yaradan dolayı bazen bir damar yırtılır ve akciğerler kanla dolar,eğer hemen boşaltılmazsa hasta kendi kanıyla boğulur.Burada da olmakta olan buydu işte,derhal hastayı yatağına yatırdık başladık aspiratörle kanı çekmeye.Aspiratörü acillerde görmüşsünüzdür,elektirikli süpürge gibi bir alet,ağızdan burundan sıvıları çekmek için kullanılır.Başladık çekmeye diyorum ama yok çekmiyor meret,ikinciyi getirdik o da çekmiyor.Üst kattan üçüncü aspiratörü indirdik,o meret de öyle ağır ki bir kişi taşıyamıyor,asansör de yok.Neyse üçüncü de geldi,yok o da çalışmıyor.Tövbe tövbe,gündüz çalışıyordu bunlar derken baktım hasta morarmaya başladı,sedyeye aldık üç kat aşağı acile taşıdık.Sedyeyi ben,iki çöp gibi hemşire bir de başka bir hasta taşıyoruz,yok başka kimse.Zaten nöbette iki kat hemşiresi,bir acil hemşiresi,bir rontgen teknisyeni toplam beş kişiyiz koca hastanede.Neyse hastayı yatırdık masaya başladık kanı çekmeye.Buradaki alet çalıştı neyse ki,ancak ne yaptımsa hastayı kurtaramadım.Daha on dakika önce sapa sağlam ayakta gördüğüm,bir kaç güne taburcu edeceğimiz hastayı kaybetmenin nasıl bir hissiyat olduğunu tarif edemem,tarifi olmayan bir acı çünkü.Hayatın ellerinizin arasından kayıp gitmesi durumu beyninizde bir boşluk anı oluşturuyor.Sanki gerçek dünyadan kopup her şeye bir perdenin gerisinden bakıyormuşsunuz gibi oluyor.En azından ben öyle hissederim,kaybettiğim her hastanın ardından uzun süren bir muhasebe dönemi yaşarım,kafamda şablonlar tablolar oluşur,eksik gedik bırakmışmıyım diye bakarım,bir yandan da gizlice ağlarım.Hani derler ya,doktorlar yıllar geçtikçe katılaşır diye,yalan o,yıllar geçtikçe daha hassas oluruz.Hele ölüm haberi vermek,her seferinde bizden parçalar koparır.Bu noktada okuyucudan bir ricam var,eski yayınlarda Doktorlar ve Diğerleri isimli yazımı bir okuyun,sonra buradan devam edin.
Hastayı kaybetmenin ağırlığı ve acısı hepimizin üstüne çökmüştü.Hastayı bağladım ( ölen hastanın çenesini ve ayak baş parmaklarını bağlarız ki ölü katılığı geliştiğinde kötü görünmesin ) ,yüzünü gözünü sildik temizledik,üstünü örtüp boş bir odaya aldık.Hepimiz dokunsan ağlayacak durumdaydık,hep öyle olur,vakayı kurtaramadığımızda ölümün sessizliği üzerimize çöker.Herkes yukarıya görev yerlerine dağıldı.Ertesi sabah olayı başhekimimize aktardım,bir elektrikçi çağırdı o da.Elektrikçi üç aspiratörün de çalıştığını tespit edince,hastanın odasındaki prizi kontrol etti.Meğer priz kısa devre yapmış ve çalışmamış.Oysa gündüz o da çalışıyordu.Biz tam bir şok yaşadık,vakit saat dolunca ne yapsanız kar etmiyor.Ancak bu noktada bir hekimin can kurtarabilmesinin tek başına pek de mümkün olamayacağı da acı bir dersle ortaya çıkıyor.Eğer bizim hastanemiz yeterli personelle çalışıyor olsaydı o gece bir elektrik teknisyenimiz de olurdu,belki biz uğraşırken prizi kontrol etmeyi akıl ederdi,belki hastayı yan odaya taşıyarak kurtarabilirdik,belki ,belki.Neticede personelinden,teknik elemanına,rontgen teknisyeninden laborantına,hemşiresinden doktoruna bir hastanenin tam kadro çalışması gerektiğini o gece acı bir şekilde tecrübe etmiştik hepimiz.Ne yazık ki özellikle sağlık sektöründe,sizi bir binaya yerleştirip , 'hadi çalışın bakalım ' ,demeler çok sık yaşanır.Bu tıpkı tencere verip,unu ,şekeri,yağı vermeden;helva yap,demeye benziyor.Size belki masal gibi geliyordur ama devlet kurumlarında çoğunlukla böyledir.Daha ileride benzer yaşadıklarımda okuyacağınız gibi.
Kalın sağlıcakla.